9 Ocak 2013 Çarşamba

Kendini ifade - 7.5 yaşın dürüstlüğü

Sınır koymak, gerçek duygularımızı, beklentilerimizi ifade etmek, istemediğimiz şeylere hayır diyebilmek...
Çocukken rahatça yapabilirken, hangi yaşlarda bunları yapmaktan vazgeçiyoruz? Başımıza gelen hangi olaylar bizi, kendimize sansür koymamıza yol açarak, dürüstçe konuşmaktan alıkoyuyor? 


Bu sorular terapi odalarının ana temaları. Tüm psikolojik, psikosomatik rahatsızlıkların altında bu konular var. Terapistler bu sorulara, dürüst, içten, samimi cevaplar buldurmaya çalışıp, hayatlara uygulatmaya çalışıyorlar. Gerçek ben'e ulaşmak, kalbimizin dileklerine kavuşmak için...


Yetişkinler açıkça konuşulmayan gerçekleri, duyguları paylaşmak isteğiyle doluyken neler yaşarlar?

Önce gerçekler, artık bastıramayacakları kadar fokurdar insanın içinde, acı vermeye başlar. 

Arkadaşlarla konuşulur, hatta gerekirse koçlarla, terapistlerle... Bir sürü kişinin fikri alınır. Genellikle farklı açılardan bakanlara sorulur ve sonunda iyice çorba olunur...

Tüm bu sürede, sağlıklı bir konuşma yapacak duygusal denge bozulduğu için, nihayetinde adeta patlama yaşanırcasına gerçek duygular "dökülür". 

Akabinde iki sonuç olur. Eğer  karşı taraftan olumlu tepki alınırsa "ay şimdiye kadar aklım nerdeydi, salak kafam, boşu boşuna kendime işkence çektirerek zaman kaybettim" denerek mutlu olunur.

Eğer karşıdan beklediğimiz cevabı alamazsak, önce hayal kırıklığı yaşarız. Ardından adeta uygunsuz bir şekilde yakalanmış gibi utanç ve pişmanlık hissederiz. Tabi önce karşımızdakine sonra da kendimize duyduğumuz öfkeyi de unutmamalı... Bu noktada tekrar destek ve savunma mekanizmalarına başvurulur...

Her durumda hissedilen ortak his "rahatlama" ve "hafifleme"dir! Birden taşıdığı tüm yükleri atmış balon gibi havalanıveririz. Adeta yeni nefes almayı öğrenmiş gibi derin nefesler alırız. Kafalar hala karışık olsa da içsel bir dinginlik ve keyif hali yaşarız. Sonuç ne olursa olsun görüşümüz berraklaşır, hayata bakışımız netleşir. Farklı bir umut dolar içimize "eee şimdi bakalım neler olacak? what is next?" 


Yetişkinlerin yukardaki süreci yaşamaları farklı sürelerde olur, birkaç saatten, birkaç güne, haftaya hatta yıla uzayabilir... Peki 7.5 yaşındaki (henüz aksi telkin yapılmamış) bir çocukta nasıl olabilir? 

Bu sabah bunu gözlerimle deneyimledim :) Kar tatili yüzünden günlerdir evde kalan kızımı eğlemek için yakın oturan arkadaşlarıyla program ayarlamaya çalışıyorum. Dün gece de bir arkadaşının bize gelmesi için annesi ile program yaptık. Kızım o arkadaşı ile oynamayı çok sevdiği için ona sorma ihtiyacı hissetmedim. Bu sabah, öğleden sonra arkadaşının geleceğini söyleyince birden ters bir tepki geldi: "Hayır, onun gelmesini istemiyorum!" 

Çok şaşırarak, "Neden, ne oldu?"
- "Onun gelmesini istemiyorum, ben onlara gideyim..."
- "Biz annesi ile program yaptık, bugün o gelecek, başka bir zaman da sen gidersin."
- "Hayır, onun gelmesini istemiyorum!"
- "Peki neden? Her zaman bayılırsın onunla oynamaya..."
- "O odamı çok dağıtıyor, herşeyi yere firlatıyor sonra da toplamadan gidiyor, ben toplarken çok yoruluyorum!"

Kızımın oyun odasını toplamak onun sorumluluğunda, bu konuda taviz vermiyorum :)

- "O zaman geldiğinde söylersin."
- "Hayır son sefer söyledim ama beni yine de dinlemedi, gelmesini istemiyorum. Annesini ara ve söyle!"

Ne istediğini de kesin bir şekilde ortaya koydu! Ben onu yatıştırmaya, ayıp olur falan diyerek ikna etmeye çalıştım ama nafile... Başımda durarak arkadaşının annesine mesaj attırttı. "Benim söylediğimi söylersin" diyerek de sorumluluğu üstüne aldı!

Ben çekinerek anneye mesaj attım, biz anneler kızlarımızı koruma adına belki üzülürüz, alınırız, savunmaya geçeriz, küseriz diye endişeleniyordum. Kızımın kızı ile konuşmak istediğini söyledim. Kızım telefonu eline aldı ve açık ve net şekilde arkadaşına şunları söyledi: "Ben senin bize gelmeni istiyorum ama geçen sefer çok dağıttın ve sen gittikten sonra ben çok zor topladım. Eğer bir daha o kadar çok dağıtmayacağına ve oyun bitince toplayamaya yardım edeceğine söz verirsen bize gelebilirsin." Arkadaşının cevabından sonra da "tamam seni bekliyorum" dedi ve telefonu kapattı. Ne dedi arkadaşın diye sordum, "Tamam söz veriyorum" dediğini söyledi...

Bu kadar basit aslında galiba... alınmaca, gücenmece, darılmaca yok...


2 Ocak 2013 Çarşamba

2013'e girerken: Mutlu Olmak İsteyen Adam

"İhtiyaç duyulan şeyi istemek için başkalarına yönelmeyi öğrendiğimizde, bütün bir evren açılır önümüzde. Hayat, başkalarına açılmaktır, içimize kapanmak değil. Başkalarıyla bağ kurmayı sağlayan her şey olumludur."

Yukardaki alıntı, Laurent Gounelle'in ülkemizde yayınlanan son kitabından bir alıntı, Mutlu Olmak İsteyen Adam. Aslında bu kendisinin ilk kitabı, 2008 yılında basılmış. İkinci kitabı, Tanrı Daima Tebdil-i kıyafet Gezer 2010 yılında basıldı. Geçtiğimiz ekimde ise 3. kitabı Fransa'da çıktı, Le philosophe qui n'etait pas sage (Bilge olmayan filozof). Ülkemizde gördüğü ilgiye istinaden yakında bu kitabında Türkçe'ye çevrileceğinden kuşkum yok...

Gounelle'in kitapları, piyasada yüzlerce olan kişisel gelişim kitaplarından farksız değil. İnsan bir olduğuna göre, her biri farklı şekillerde gösterseler de hepsi yine kulağa işaret ediyor :) Hatta Gounelle'i, kitaplarını roman olarak sınıflandırmasını eleştirenler de bayağı çok. İçlerindeki hikayeyi, örgüyü zayıf bulanlar var. Belirli konuları anlatmak için bir zemin var sadece diyenlere özellikle yurt dışındaki sitelerde rastladım. Bu tarz kitaplar, genellikle bir dönem çok popüler olup sonra ortadan kayboluyorlar. Örneğin, Ferrari'sini Satan Bilge gibi. Büyük ustaların (Eckhart Tolle, Antony Robbins, Paulo Coelho, Caroline Myss,.... ) çok derin kitapları var, ancak bazen daha "light - hafif - popüler" bir kitap okumak tam hedefe vardırabiliyor... Gounelle'in kitapları da terapiye değilde, koçluğa ihtiyacı olanlar için çok başarılılar.

Mutlu Olmak İsteyen Adam kitabında öncelikle inançlarımız ve onların yansımalarını anlatıyor. (Ben de zaman zaman bu konuya değiniyorum blogumda). Kendimizi iyi hissetmenin önemini, yaşam amacımızı belirlemek için mutluluğu havuç olarak kullanmamızı ve bunu gerçekleştirmek için de yapılması gerekenleri kolay anlaşılır bir tarz da anlatıyor. Özellikle para kavramı ile ilgili bir bölüm enteresan, paraya bakışı hepimizin işine yarayacak bir bakış...

"Para nasıl kazanılıyor ve nasıl harcanıyor? Para en iyi yanlarımızı vererek yeteneklerimizi uygulamaktan kaynaklanıyorsa sağlıklıdır. Bu durumda onu kazanana gerçek bir tatmin sağlar. Ama eğer başkalarını, örneğin müşterileri ya da ortaklarını suistimal ederek kazanılmışsa, bu durumda, sembolik olarak, negatif enerji denebilecek şeyi yaratır. Şamanlar buna 'Huşa' derler. Bu Huşa tüm dünyayı aşağı doğru çeker, ruhları kirletir ve sonuçta soyulanı da soyguncuyu da mutsuz eder. Soyguncu bir şey kazanmış gibi hissedebilir kendini, ama onun içinde biriktirdiği şey, daha fazla mutlu olmasını engelleyecek bu Huşa'dır. İnsan yaşlandıkça bu yüzünden okunur, üstelik biriken servet ne olursa olsun, bu böyledir... Oysa ki, kendindeki en iyi şeyi vererek ve başkalarına saygı göstererek para kazanan kişinin kendisi de serpilip gelişerek zenginleşir."

Her yeni seneye başladığımızda yeni kararlarımız hedeflerimiz olur. 2013'ün kalplerinize hitap ederek, mutluluk, sağlık, bereket, ve neşe getirmesini temenni ederim. Yeni yıl kararlarınızı uygularken belki işinize yarar diye kitaptan bir alıntı daha yapmak istedim:


" Başarılı bir hayat, kişinin arzularına uygun sürdürdüğü, daima kendi değerleriyle uyum içinde hareket ettiği, yaptığı şeye elinden gelenin en iyisini kattığı, olduğu haliyle uyum içinde yaşadığı bir hayattır. Ve mümkünse, kendimizi aşma fırsatını elde ettiğimiz, kendimizden başka bir şeye kendimizi adadığımız ve insanlığa çok mütevazi olsa da, küçücük bir şey de olsa bir şey kattığımız bir hayattır. Rüzgara bırakılmış küçücük bir kuş tüy. Başkalarına bir gülümseyiş."