6 Ağustos 2012 Pazartesi

Kütüphanen seni anlatıyor!

Geçen hafta blogumu yazıp yayınladıktan sonra inanılmaz bir hafiflik hissettim. Feng Shui dedikleri bu olsa gerek ;)) Kendime verdiğim sözü de tutuyorum, şimdi pazartesi gecesi saat 21:32. Blogumla ilgilenmeye tam bir saat önce başladım, eklemek için resim çektim, kafamda yazacaklarımı düzene koydum. Aslında son 3 gündür düşünüyorum, kendime gülerek...

Geçen hafta uzun zamandır ertelediğim başka bir konuya el attım, salondaki kütüphanemi toplamak! Görünüşte topluydu ama kitaplar karışıktı, aradığımı bulamıyordum, öbek öbek kağıt yığınları vardı, muhtelif kutularda (genellikle şık ayakkabı kutuları) toplanmış, aynı soyağacından bile olmayan eşyalar vardı.... Kişisel olarak ortalık dağınıklığı beni çok rahatsız etmez, ancak dolapların, çekmecelerin vs çok organize olması lazım. Ancak "mükemmel" sistemi bulana kadar da düzenleme yapmam, beni anlayanlarınız olacaktır, farklı bir üşütüklük hali :)

Kütüphaneyi toplamaya kalkınca ilk önce bazı kitapların yerlerini değiştirmeye başladım. Bunun için de bir kucak dolusu kitabı koltuğun üstüne koydum. Kafamdaki bir kategori ilk seçtiğim rafa sığmayınca tekrar onları oradan alıp yere koydum, başka raf boşalttım ve .... birden fenalık bastı ve .... herşeyi bırakıp hiçbirşey olmamış gibi televizyon seyretmeye başladım. Tam 24 saat ellemedim bir daha. Evdekilere de o alana yaklaşmalarını yasakladım.

Ertesi gün tekrar düzenleme işine teşebbüs ettim ama yine başarısız oldum. Mesela aynı yayınevinden olanları grupladım (Can yayınları bembeyaz çok hoş duruyordu) ancak konuları birbiriyle uyuşmadı. Bir de mevcut kütüphanem salonda duruyor, eve gelen herkes görüyor, gelenlerin dikkatini çekmesini istemediklerimi aşağılara, kapalı kapakların ardında, "nötr" veya "genel kabul gören" veya "saygın" kitapları daha görünür yerlere koymayı düşündüm. Bu arada kütüphanemin salonda oluşu beni çok rahatsız ediyor, sanki herkesin karşısında çıplak duruyormuşum gibi hissettiriyor... O an tekrar fenalık bastı ve tekrar herşeyi bıraktım. Elime kağıt kalem aldım, bir kategori listesi yapmaya koyuldum.


3. güne geldiğimde kendimi hazır hissettim ve tıkır tıkır yerleştirmeye başladım. Bu arada yukardaki resimden görebileceğiniz gibi binlerce kitabım da yok, kişisel gelişim ile ilgili olanların çoğu işyerimde duruyor. Ancak kitap sayısı binlerce de olsa aynı süreç yaşanırdı muhtemelen. Esas önemli olan bu kitapları boş vakitlerimde, zevkle okumak için almış olmam! Kategorilere ayırınca, elimden geldiğince bir yazarın kitaplarını da yanyana koymaya çalıştım. İş bitince kendimle ilgili enteresan noktaları tekrar hatırlama fırsatı buldum. Hayatımı önceliklendirmede çok yardımcı olacak noktalar:

  1. Türk ve yabancı yazarları ayırınca Türk yazarların kitaplarının sayısının azlığına üzüldüm. Daha fazla Türk yazar okumaya çalışacağım ancak bir kitapçıya gidince de aynı oranı görmüyor muyuz? Görsel, sosyal medya derken kitaplar iyice hayatımızdan çıkıyor galiba, ancak yurt dışında kitap okuma alışkanlığını o mecralara da taşıyorlar. İnternette gezinince www.goodread.com www.librarything.com gibi paylaşımların yapıldığı bir sürü site buldum. Evdeki kitaplarınızın online listesini bile orada tutabiliyorsunuz.
  2. Kütüphaneyi toplama süreci benim bir işi nasıl yaptığımı hatırlattı bana. Aklıma gelen fikri HEMEN uygulamaya başlıyorum, yoksa o ilham uçuyor. Ortalığı biraz dağıtıp, geri çekiliyorum. Araştırma yapıyorum. En iyiyi planlamaya çalışıyorum. Sonra tekrar harekete geçip işi bitiriyorum. Mikro düzeyde farkettiğim bu süreç, makro seviyede hayatımdaki bazı konuları gözden geçirmeme yardımcı oldu. Her iş kendi vadesinde tamamlanır, bilfiil onun üstünde çalışmıyor olmam, arka planda onu tasarlamıyorum demek değildir. Suçluluk hissettiğim bazı bitmemiş işler için enerjim değişti, rahatladım, sabırla vadelerini beklemeye başladım. 
  3. En çok hangi yazarın kitabı varmış inanamazsınız, Osman Aysu! Belki çoğunuz bilmiyordur, kendisi polisiye roman yazıyor. Tam 17 kitabını buldum evde!! Sevdiğim yazarların kitaplarını incelemeden satın alırım ama buna çok şaşırdım. Ondan sonra 14 kitapla Wilbur Smith takip ediyor, Afrika maceraları yazarı... Sonra bir sürü Mısır'da geçen kitaplar. Harry Potter ve Yüzüklerin Efendisi serileri de baş köşede... Kendimle ilgili çok iyi olduğum bir yönümü hatırladım, ben de bir dedektifim. Her konuda, insanın duyguları dahil, süper iz sürüp, bulmaca parçalarını birleştiriyorum. Doğa üstü konuları seviyorum. Seyahat her zaman önceliğim oldu, müze gezmek değil, dünyanın farklı coğrafyalarına gitmek. Afrika ve Mısır ise kendi regresyon seanslarımda hep gittiğim ülkeler oldu. Hayatımı önceliklendirirken bunlara da dikkat edeceğim. 
  4. Oraya buraya saçılmış resim malzemeleri buldum, özellikle Mandala kitapları. (Bir gün sadece mandala anlatırım) Mandala yapmayı ve boyamayı da tekrar hayatıma dahil etmeliyim. 
Bu yazı biraz uzun oldu ancak hayatımın akışını değiştiren bir olayı anlatmadan bitiremeyeceğim. Boğaziçi Üniversite'sini bitirdikten sonra Amerika'ya MBA (işletme mastırı) yapmaya gitmiştim. Meslek olarak ne yapmak istediğimi tam bilemediğimden, MBA herşeye uyar diye düşünmüştüm. İlk sene bitince yaz tatilinde Amerikalı bir arkadaşım beni ziyarete geldi ve onu vapurla Anadolu Kavağına götürdüm. Tam dönüş vapuruna binerken gözüme gazeteci çarptı ve dergi almak için gittim. Bir moda dergisi ve BYTE dergisi (o yıllarda tek bir dergi tüm bilgisayar teknolojisini anlatabilirdi) aldım. Arkadaşım (Samira) dehşete düştü, "bu güzel ortamda bu sıkıcı dergiyi mi okuyacaksın?" dedi. Ben de onun, benim hakkımda ne gördüğünü gördüm, çok şaşırdım. Sonra benimle ciddi bir konuşma yaptı, "bu dergiyi zevk için alıyorsan MIS (Management Information Systems - Bilişim Teknolojileri Yönetimi) mastırına başvurup çift anadal yapmalısın" dedi. Aklımdan bile geçmeyen bir programdı! Okulların açılmasına 2 hafta vardı ve kayıtlar çoktan kapanmıştı. Bana zorla yaşadığımız deneyimi anlatan bir başvuru mektubu yazdırttı, okula yolladık. Kayıt bölümü o kadar etkilenmiş ki sekreter elden mektubumu hocalara göstermiş. Amerika'da dönünce bölüme kaydımı yapmam için bir davetiye buldum - sene 1994. Bölümdeki diğer öğrenciler bu hikayeye inanmadı, torpilim var sandılar. Kaderimdeki dönüm noktalarından birisi oldu Anadolu Kavağı'ndaki Byte dergisini almam...

Kendinizi sorguladığınız bir dönemdeyseniz siz de kütüphanenizi elden geçirin... Belki unuttuğunuz, ihmal ettiğiniz bir yönünüzü hatırlarsınız belki de yepyeni bir güzellik görürsünüz...

2 yorum:

  1. Osman Aysu hiç okumadım ama Wilbur Smith benim de 15 yaşımdan bu yana favori yazarlarımdandır. Kütüphanenizi konulara/kategorilere göre düzenlemekle iyi etmişsiniz. Ben, Feng Shui ruhuyla, geçtiğimiz aylarda, kütüphanemde "eleme" yaptım. Okuduğum ve bir daha okumayı hiç düşünmediğim, kütüphanemde fazla yer kapladığını düşündüğüm kitapları (genellikle macera ve polisiye romanlar) torbalara doldurup kapımın dışına koydum. Apartmanımızın kapıcısı merakla hepsini aldı ve şimdi o okuyor. Kütüphanemin en sevdiğim bölümü tarih, fotoğraf ve sanat tarihi bölümleri. Bu konularda Türkiye'den ve yurtdışından aldığım kitapların ancak bir kısmını okudum ve ilgilendiğim konularda bir arşiv oluşturdum. Arada sırada, kütüphanemde keşfe çıkıp o gün aklıma takılan bir sorunun yanıtını küçük bilgi hazinemde aramak, okumak, öğrenmek bana büyük keyif veriyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kisisel paylasiminiz icin cok tesekkur ederim. Saklamak istemedigim kitaplari ben de veriyorum. Ancak begendiklerimi saklamak garip bir zevk veriyor ;) seneler sonra bakip kendimi "hatirlamama" hangi asamalardan gectigimi farketmeme yardimci oluyor...

      Sil