11 Şubat 2012 Cumartesi

Duyguların Rengi (The Help)

Bayağı uzun zaman oldu yazmayalı. Sömestr tatili, kar tatili ile çakışınca çocukları eğlendirmek başlıbaşına bir iş oldu ;) Gecen hafta da uzun zamandır peşinde olduğun bir proje pat diye karşıma çıktı ve onunla uğraştım. Tam "secret" olayı oldu... Ancak nasıl bir hayat dönemeci olduğunu tam olarak gerçekleşince paylaşacağım...


Ne kadar yorgun olursam olayım, uykuya dalmadan önce mutlaka kitap okumam gerekir. Kitap beni günlük sorunlardan, meselelerden uzaklaştırır, başka bir dünyaya götürür. O dünyayı keşfederken de güzelce uykuya dalarım. Tabi evrende "tesadüf" diye bir şey olmadığından, elimde olan kitap o anda tam da benim ihtiyacım olandır. Öğretir, keşfettirir, hatırlatır....Son 3 gündür okuğum bir kitap da beni yine aldı götürdü...


Kitabın adı "The Help". Tavsiyesine güvendiğim arkadaşım Funda çok methetti. Ingilizcesi onda varmış verdi. Aslında Türkçe de okuyabilirdim ancak incelediğimde orijinalinde o dönemin zencilerinin konuşma şekli de yansıtıldığı için onu tercih ettim.


Kitap 1960'ların başında Jackson, Mississipi'de geçiyor. Zenciler, beyaz ailelerin yanında hizmetli olarak çalışıyorlar. Kölelik 2 nesil önce bitmiş ancak ırk ayrımcılığı hala çok. Giriş teması "Hizmetlinle aynı tuvaleti paylaşmak istemiyorsun ama ona çocuğunu emanet ediyorsun!" Kitabı henüz okumayanlar için detayına girmeyeceğim, çok özetle, zenciler için evlerde aynı tuvalet olması kampanyası başlatılmak isteniyor, olayların gelişimiyle de bir beyazın yardımıyla zenci hizmetliler hikayelerini kitaplaştırmaya karar veriyorlar... Tahmin edebileceğiniz gibi kitap basılıyor ve herkes okuyor. İşin ironik tarafı, okuyanların bazıları kendi hayatlarının anlatıldığının farkına bile varmıyorlar! Öyle bir cam fanusda yaşıyorlar ki...


Kitabı bitirdikten sonra iki farklı konu düşündürdü beni. Birincisi aradan 50 sene geçmiş olsa da, hatta Amerika'nın başkanı zenci birisi seçilse de insanlar değişmiyor. Belki renklere göre ayrımcılık eskisi kadar yok ancak sınıf farkı hala var ve malesef hep olacak. 


En basitinden tuvalet konusu. Bizim ülkemizde, büyük şehirlerde belirli bir kesimin evinde devamlı, hatta yatılı yardımcı kişiler var. Çoğu kişinin yardımcılarıyla aynı tuvaleti paylaşmak istemediklerini ben biliyorum. Evler o şekilde yapılıyor "hizmetli tuvaleti" gururla gösteriliyor. Bu kitabı okuyana kadar ben de bu tuvaletlerin ne anlama geldiğini anlayamamışım. Şimdi düşünüyorum da başta tuvalet olmak üzere başka ne gibi ayrımcılıklar yapıyoruz acaba? Gece yarısı uyanan çocuğumuzu koynuna almasına ses çıkarmıyoruz da aynı tuvaleti kullanmak mı ağrımıza gidiyor veya bizde olmayıp da onda olan mikroplardan mı koruyoruz kendimizi? Veya da tuvalet eğitiminin tam olmadığını düşünüp, heryeri pisleteceğinden mi çekiniyoruz??? (Bu arada benim oturduğum evlerle ayrı hizmetli tuvaleti yoktu ama bu şimdiki farkındalığıma kadar istemedim anlamı da gelmez)


Sınıf ayrımcılığı şirketlerde, devlet kademelerınde her yerde var. Özel yemek salonları, dinlenme yerleri, park yerleri... Ne yaparsak yapalım dünya döndükçe devam edecek herhalde...


Bu kitabın bana hatırlattığı başka bir konu ise Amerikalıların öz eleştiri yapabilme, bir şekilde özür dileyebilme becerileri. Medya ile duygu sömürüsünü enaz bizim kadar yapıyorlar ancak çoğu zaman bir şekilde konudan ders çıkartarak, programları pozitif sonlandırıp, kendilerini büyütücü bir deneyim haline dönüştürmeyi beceriyorlar. Dikkat ederseniz Amerikan dizileri hep öyle. Oprah, 25 senelik şovunda çok dramatik konular işledi (son senelerini iyi takip ettim) çok acılar anlattı ancak hep sonunu "umut" ile kapattı. Medya'nın tüm mesajlarının bu şekilde olması sizce toplumu nasıl etkiler? Ağdalı melodramalarda boğulmak yerine, her şerde bir hayır vardır duygusuna getirmek? Ne kadar dibe vurulursa vurulsun hep bir çıkış yolu vardır hissi insana kendini iyi hissettirmez mi? Mucizelere inanıp kendi mucizelerini yaratmaya çalışmazlar mı? Amerikalıların herşeyini eleştirebiliriz ancak sırf bu bakış açıları onları affettirmez mi?


(Bu arada kitaba bayıldım, mutlaka okuyun, filmi de çekilmiş ama kitabın hissini verir mi bilmem?)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder