24 Ocak 2012 Salı

Steve Jobs'un düşündürdükleri

93 senesinde Boston'a master için gittiğimin ilk haftasında kendime bir bilgisayar almam gerektiğini anlamıştım. Boğaziçi'nde geçen 4 seneyi bilgisayara çok az dokunarak idare etmiştim, pascal programlama dersi dahil. Kimsenin bir beklentisi de yoktu. Ancak Amerika öyle bir dünya ki hiç aklınıza gelmeyen şeylere ihtiyacınız olduğunu hissettiriyor.


Ben de acaba ne alsam diye diğer öğrencilere sordum. Bilgili olduğu belli olan fransız arkadaşım Albert şu soruyu sordu:" bir PC (personal computer - kişisel bilgisayar ) mi yoksa Mac mi istiyorsun?" Cevabım onu çok şaşırtmıştı: "Aralarındaki fark nedir?" Herhalde uzaydan geldiğimi düşünmüş olmalı... Bana uzun uzun anlatmaya başladı, onun susturdum, kendisinin ne alacağını sordum. Bana Gateway marka, katalogdan satılan bir PC alacağını söyledi. Ben de gidip aynısından aldım!


O günden sonra hep PC kullandım, Apple'dan kendime sadece bir ipod klasik alıp tum cd'lerimi oraya kopyaladım. Ara sıra Mac bilgisayarlar çok iyi diye duyardım ama kendi içlerine kapalı olması garip bir şekilde korkuturdu, satın almak istemedim. Sanki o yola girersem bir daha çıkamam ve etrafımdakilerle de iletişimim kesilirdi...Daha sonra anneme iphone aldık. Kızıma ipod touch aldım. Tablet alırken de kendime android Xoom aldım, annemle babama ise ipad, kolay kullansınlar diye...


Steve Jobs'ı ise meşhur Stanford mezuniyet konuşması ile tanıdım sonra da pankreas kanseri olup da yaşamaya devam etmesi ilgimi çekti. Pankreas kanseri genellikle geç farkedildiği için kurtulma yüzdesi çok düşüktür. Pankreas "yaşamın tadını" temsil ediyor, The New Medecin of Dr Hamer'e göre. Kanser ise derin öfke ve üzüntü...Mona Lisa Schulz'a göre de yaşam amacının kaybı. Ancak malesef tüm imkanlara rağmen Jobs 7 sene dayanabildi.


Walter Isaacson'un kaleme aldığı Steve Jobs biyografisini okudum ve hayretler içinde kaldım. Muazzam eserler yaratan birisi bu kadar mı ters, kavgacı, takıntılı, kötü konuşan, bencil, başkalarının fikirlerini çalan vs birisi olabilir? Kitabın başlarında tipik "aydınlanma" hikayesi bekliyordum. Hani insanın başına kötü birşey gelir ve kişiliği, hayata bakışı değişir. Jobs Apple'dan kovulur, kansere yakalanır tık yok. Sonuna kadar devam...


Kitabı bitirdikten sonra beni düşündüren konu şu oldu, böyle bir kişiliğe karşın neden insanlar yanında kalmışlar? Dayanamayıp kaçanlar olmuş, başta öz kızı Lisa. Ancak bayağı bir grup insan da herşeye rağmen onunla kalmış. Kendimce bazı cevaplar ürettim:

  • Aidiyet hissi: Apple'ın kendi içine kapalı olması oradakilere çok güçlü bir aidiyet hissi verdi. Bir amaç uğruna savaşanlar grubu. Komutanları çok sert olsa da geri kalan dünya ile savaşıyorlardı
  • Ego beslemesi: Jobs acımazsızca çalışanlarını kovup, fikirlerini çalabiliyordu. Ancak sürekli ben sadece en iyilerle çalışırım diyerek kalanların egolarını da okşuyordu. Hele şirket başarılı da olup iyi paralar da kazanınca pastanın kreması oldu. Müşterilerin tüm gece kapılarda beklemesı de yaratıcılara iyi gelmiş olmalı
  • Biricik olma: Herkes esşiz benzersiz bir yönünü bulmak hissetmek ister. Yaratılan ürünler bunu fazlasıyla hissettiriyordu

Genellikle kendimizi olduğumuz gibi ortaya koymaktan çekiniriz. Başkalarının yorumlarına göre davranışlarımızı törpüleriz. Kabul görmek, başarılı olmak, sayılmak, sevilmek için. Özellikle daha yolun başındayken. Yaşlar ilerledikçe "aman boşver" demeye başlarız. Ancak çoğu zaman geç kalmış oluruz. Nefret edilen işten, kocadan, karıdan, arkadaştan, okuldan, mahalleden, şehirden, ülkeden ayrılamamışızdır. Kaderimize razı olarak vademizi doldurmaya devam ederiz... Başkalarını umursamadan hayatını dolu dolu yaşayanlara dışardan "bu kadar da olmaz ki ayıp valla!!" diye söylenirken imrenerek bakarız için için ...



Eğer bir gün Mac satın alırsam, bunun tek bir sebebi olacak. Yoğun tutkuyla yaratılan bir cihazı kullanmanın bende yaratacağı hislerin merakı...

1 yorum:

  1. Sevili Şeniz
    O bir günü fazla uzatma istersen...
    ismet

    YanıtlaSil