9 Ocak 2012 Pazartesi

Her Şer'de bir Hayır vardır...

Yazmak için aklıma bir sürü fikir geliyor, kafamda şekillendiriyorum, bir sürü filtreden geçmesi gerekiyor.... Herkesin okuyabileceğini ihtimal vererek, yalın ve sade ancak ilgi çekici ve ilham verici olmalı. Çok uzun olmamalı (ki kısa yazabilmenin çok daha zor olduğunu biliyorum) ancak istediğim mesajı da verebilmeliyim.Makinamın başında tek başıma, samimi laflarla yazarken de publish (yayınla) tuşuna bastığım andan itibaren siber alemde, geri dönülmez bir şekilde yer alacağını da unutmamalıyım...


Bu yazının başlığı kendimi bildim bileli benim mottom oldu. Hatta üniversite yıllığımda bir arkadaşım bile bunu yazmıştı. O zamanlar Her Şer lafını Herşey olarak biliyordum. Anlamı pek değişmese de Her Şer kelimeleri daha etkileyi oluyor derinden baktığımızda.


2001 senesinde kişisel gelişim konularında eğitimlere katılmaya başlamıştım. Bu konularda katıldığım ilk programlar Nil Gün'un çalışmalarıydı. Hayatıma adeta sihirli bir değnek dokunmuşçasına her çalışmadan, edindiğim farkındalıklardan başım dönerek çıkıyordum. Nil Gün ve eşi Saim Koç mükemmel bir program yaratmışlardı. Akla ve duygulara hitap ediyordu. Çalışmaların içeriği kadar lojistiğini de bana çok uygundu. Yoğun program ve disiplin vardı. Nil zorlayıcı (ingilizce yazsam challenging derdim) bir rehberdi. Her adımda çıtayı daha da yükseltiyordu. Tempolu bir programdı. "Çalışkan öğrencileri" de (farkındalıklarını hızlı bir şekilde aksiyona döken) ekstra severdi. Ağır hareket edenleri dürtükler, yarım bırakanlara ise pek tahammülü olmazdı. Ona çok benzerdim :)


Nil Gün'ün eğitimlerinden kısa bir süre sonra Labirent eğitimine katıldım, ilk spritüel çalışmam. İlk sabah yaklaşık 40 kişi, büyük bir otel odasında halka dizilmiş oturduk.Gözlerimizi kapatmamızı ve meditasyon yapmamızı söyledi Vernon (eğitmenimiz). Gözlerimi kapattım ve bir süre öyle durdum. Sonra hafifçe gözlerimi açtım, etrafa baktım. "Allahım bu üşütüklerin içinde ne işim var?" diye düşündüğümü hala çok net hatırlıyorum :))


Toplam 4 günlük bir eğitimdi, inatla sonuna kadar kaldım (başladığın işi yarım bırakmamalısın diye öğretmişlerdi ya). Sonuçta güzel bilgiler aldım, herhangi bir ruhsal deneyim yaşamadım ama bu konularda yeni bir dünyaya adım atmıştım. Ancak eğitimde öyle birşey oldu ki beni derinden sarstı, o andan itibaren başkalarına bakışım, onları algılayışım değişti. "Birey" kelimesinin tam olarak ne anlama geldiğini algıladım...


Eğitimin 2. veya 3. günüydü. Yine halka olarak oturuyorduk ve herkes tek tek bir çalışmasını paylaşıyordu. Karı koca orada bulunan bir çiftin kocasındaydı sıra. Erkek ayağa kalktı, herkes çalışmasını anlatmasını beklerken o söyledikleriyle adeta ortaya bir bomba attı: " Burada olmaktan nefret ediyorum. Hiç kimseden hoşlanmadım, sizden de hoşlanmadım (eğitmene söylüyor), eşimin ısrarıyla gelmiştim, bu çalışmadan sonra ayrılmak istiyorum." ŞOK ŞOK ŞOK


Ortamda iğne düşse duyulurdu, herkes nefesini tutmuştu, kafalar eğitmene döndü, tepkisini heyecanla bekliyorduk.... İçimden "eyvah kıyamet kopacak" diyordum. Kocanın eşi sessizce ağlamaya başlamıştı. Ancak o an bir mucize oldu (bence) ve eğitmenimiz son derece sakin bir sesle şunları söyledi: "Nasıl istersen... Gerçek duygularını paylaştığın için çok teşekkür ederim. Çalışmanın sonunu beklemek zorunda değilsin, hemen gidebilirsin." Bu tepkiye koca da şaşırdı ama ikiletmedi ve salondan çıktı. Sonra eğitmen eşe döndü ve şöyle söyledi: "Neden ağlıyorsun? Eğer seni utandırdığını düşünüyorsan bu olayın seninle hiç alakası yok. Bu onun süreci. Hem eğitimi bıraktı diye de düşünme, o bu kapıdan çıkınca öğrenmesi bitmiyor ki! Sen burada o dışarda olduğu sürece onun da eğitimi devam ediyor..."


Aman Allahım! Nasıl bir bakış açısıdır bu?? Bu olay bana bireyselliği, kişisel algılamamayı, hoşgörüyü gösterdi. Sadece bakış açısını değiştirerek, Şer'i Hayır'a çevirmeyi ispat etti. Sığ bakış açısı ile karı koca feci kavga edebilirdi, eğitmenin morali bozulup kendine güveni sarsılabilir ve bir daha eğitim vermemeyi seçebilirdi, diğer katılımcıların eğitime ve kendi çıkarımlarına duydukları inanç yerle bir olabilirdi. Ancak başka bir pencereden bakarak, sadece tatsız görünen bir olayı savuşturmakla kalmadık, onu ciddi bir öğretiye çevirdik... Bir de ister içinden ister dışından, her eğitimden alınacak bir ders var diye katıldığım tüm eğitimlere bir başka bakar oldum...


Her Şer'de bir Hayır var temasını Debbie Ford'un Gölgenin Sırrı kitabı mükemmel anlatmaktadır. Bu deneyimi yaşadıktan sonra bu kitabın çevrilmesinin bana önerilmesi de tesadüf olamaz herhalde? ;).




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder